|
YENİŞARBADEMLİ'NİN SOSYAL VE KÜLTÜREL YAPISI
NOT: Bu bölüm Emekli Öğretmen Veli KARACA'nın "BELGELERLE YENİŞAR" adlı kitabından alınmıştır.
Bu bölüm, örf ve adetlerimizi oluşturmakta olup, burada yalnız bir kısmına yer verilmiştir. Diğer yer verilmeyen düğün, bayram ... gibi gelenek ve göreneklerimiz ise hızlı değişmelerinden dolayı bu bölüme alınmamıştır. İçindekiler ise, unutulmuş veya unutulmak üzere olan değerleri kapsamaktadır. 6 Mayıs hıdrellez günü kızlar tarafından icra edilen bir oyundur. O gün kızlar güzel giysileri ile tabiatın en güzel yerinde toplanırlar. Yiyeceklerinin yanında, bir de kazan götürürler. Çeşitli yiyecek otlarla pilav pişirilip yenilir. Bilahare yakın bir zamanda gelin olacak kızın başı yeşil bir duvakla örtülür. İçine biraz su katılan kazan kızın önüne konulur. Diğer kızlar çevredeki ayrı tür kır çiçeklerinden birer dal kopararak kazanda toplanır. Toplanan bu çiçeklerin kimlere ait olduğu duvaklı kız tarafından bilinmez, yalnız diğer kızlar bilir. Kızlar bir ağızdan şu mâni ile giriş yaparlar:
Bahtıbarın bal olsun İçi dolu yağ olsun Bahtıbar kuran kızların Akibeti hayr olsun.
Ve mâniler yine hep bir ağızdan devamla;
Haydin kızlar gidelim de eski yurtlara Dökelim de dertleri yeşil otlara
Ey bahtıbar bahtı bar İşte geldi nazlı yar Bana neden yan bakan Dünya oldu bana dar.
Mânisi ardından duvaklı kız kazandan bir çiçek dalını dışarı atar. Bu mâni, dışarıya atılan çiçeğin sahibinin bahtını gösterir.
Bahtı barın açıldı Yere çiçek saçıldı Sevdiceğim gülüyor Gönülcüğüm açıldı.
Ve ikinci çiçek dalı dışarı atılır. Bu mâni de çiçek sahibinin bahtıdır.
Daş dibinde yatan oğlan Daş başından bakan oğlan Kesesini sakınıpta Yalnızca yatan oğlan
Mânisinin ardından bir çiçek daha dışarı atılarak her söylenen manide bütün kızların bahtı belli olur.
Baht: Kader, talih, bar ise, oyun anlamına geldiğine göre, “Bahtıbar” kader oyunu anlamını taşır. Şu anda yerine getirilmeyen bu oyun kayıp olan kültür değerlerimizden biridir. Bu oyun da çoğunlukla düğünlerde icra edilen bir oyundur. Selâmet bir alanda dolma tüfekle belirli bir mesafeye dikilmiş öngül tahtasına (nişan tahtası) atış yapılırdı. Ayrıca nişan tahtasının yan tarafına bir kişi durur, atışların isabetli olup olmadığını söylerdi. Nişan atacak kişiler bir sıraya geçirilir ve bir yaşlı kişi komutası altında sıra ile atış yapılırdı. Buradaki amaç askere gidecek gencin silah sesine alışarak ve nişan almasını bilerek askere gitmesidir. Gençleri askerliğe psikolojik hazırlamak amacı ile icra edilirdi. Bu oyun da 1950’li yıllarda sona ermiştir. Atlarla oynanan bu oyun, düğün ve bayramlarda düzenlenmekteydi. Atlar uzun yolculuk için beslenirken, koşu ve cirit oyunu için de eğitilirdi. Kişi sayısı 10-15 olabildiği gibi, diğer komşu köylerden gelenlerin iştiraki ile yirmiye kadar çıkabilirdi. İki gurup halinde oynanan oyun, geniş bir düzlükte oynanırdı. Oyuncuların elinde uzun birer değnek bulunur ve oyuncular at üzerinde karşılıklı geçerek ellerindeki değneği bir birlerine atarlardı. Atılan cirit karşıdaki kişiye değerse, atan kişi oyunu kazanırdı. Lakin karşıdaki oyuncu cirit kendisine değdirmeden havada tutarsa, oyunu kazanırdı. Atılan cirit değmezse, oyun yenilenirdi. Hangi gurup çok cirit tutarsa veya karşıdaki kişiye atarsa o gurup oyunu kazanırdı. Oyun atlar yoruluncaya kadar devam ederdi. Oyuna çevre köylerden ve yürüklerden fazla ilgi görmekteydi. Böylece yörede bir kültürel hareketlilik, kaynaşma ortamı meydana gelmekteydi. 1940 yıllarına doğru bu oyun canlılığını yitirmiş, yok olmaya yüz tutmuştur. Yenişar’da 1950 yıllarına gelinceye kadar yağlı ve kara güreş yapılmaktaydı. Düğünlerde, bayramlarda, hatta halkın boş zamanlarında, harman ve çayırlıklarda icra edilirdi. Çoğunlukla düğüne neşe-muhabbet katmak amacıyla etraf köylerden, ayrıca yayladaki aşiret ve oymaklardan davetli kişiler gelerek, güreşlere iştirak ederlerdi. Düğün sahibi tarafından bahşiş alarak koç ve teke ortaya konulurdu. Asıl gaye düğünde şenlik yapmaktı. Bunun yanında ata yadigarı bu sporumuzu sevdirmek ve devam ettirmekti. Hakem heyeti pehlivanları boy boy ayırırdı. Kilo sorun değildi. Küçük boy, orta boy, başkurt olarak üç grup ayrılırdı. İkramiyeler boylara göre verilmekteydi. Düğünlerle birlikte canlılık kazanan güreş, eğlence, neşe kaynağı olmakla birlikte, kültürel bir etkileşim de meydana getirmekteydi. Komşu köylerden ve yaylada bulunan aşiretlerden gelen insanlar arasında bir dostluk ortamı ve bir alış veriş ortamı meydana gelmekteydi. Yıllarca süren dostluklar ve arkadaşlıklar oluşmaktaydı. Bu sporumuz 1950’lerden sonraları ihmal edilmiş, bundan böyle de kaynaşma ortamı da ortadan kalkmış bulunmaktadır. Bu oyun düz bir alanda ve iki gurup arasında icra edilir, guruplar 2-3 kişiden meydana getirilir. Düzen şöyledir: Guruplar 20-30 m ara ile ayrılır, her gurup 20-30 cm boyunda üç tane taşı aynı hizaya 60-70 cm ara ile dikilir ve buna kale denir. Elle 20-30 m mesafeye atılabilecek küçük taşlar elde edilerek kura ile ilk önce atacak gurup tespit edilir. Her şahıs sıra ile birer kere dikili kaleleri yıkmak için hedefe atış yapar. Sıra diğer guruba gelince aynı işlem yerine getirilir. Hangi gurup dikilen kalelerin tamamını daha önce yıkarsa, o gurup kazanır. Kazanan tarafın mükafatı kaybeden tarafın sırtına binerek kâle değiştirme olur. Burada şöyle bir kural mevcuttur: Yıkılmayan kalelere atış yapılırken, yıkılan kaleye isabet ederse o kâle tekrar dikilir. Oyun en az 8-10 kişi tarafından oynanır. Oyuncular iki guruba ayrılır. Ayrıca oyunu başlatan, yönlendiren bir kişi olurdu. Yumurta büyüklüğündeki bir taş gündüz oynanırsa yeşile boyanır, gece oynanırsa ateşte sıcak hale getirilirdi. Oyunun oynanacağı alan belli bir mesafede belirlenirdi. Oyun başlatıcı boyalı taşı veya sıcak taşı eline alır ve bu sırada iki gurup karşılıklı olarak bir birlerinin gözlerini elleri ile kapatarak taşın atılmasını beklerdi. Belirli bir mesafe içinde atılan taşın, düştüğünde çıkardığı sesten dolayı nerede bulunduğunun oyuncular tarafından fark edilmemesi için sahte birkaç tane taş atılır, böylece oyuncular yanılgı içine düşerlerdi. Oyun başlatıcı, boyalı taşı veya sıcak taşı, yanılgı taşları ile atmaya başlardı. Böylece gerçek taşın nereye gittiğini şaşırırlardı. Bir komutla gözler açılır ve taş aranmaya başlanırdı. Amaç boyalı veya sıcak taşı bulmak, diğer guruba sezdirmeden oyun başlatıcısına götürmekti. Eğer taşı bulan kişi diğer üyelerine taşı bulduğunu sezdirirse, o gurubun baskınına uğrar, taşın elde edilmesi için guruplar arasında kıyasıya boğuşma başlardı. Yöneticiye taşı ulaştıran taraf kazanırdı. Taşı arayıp bulma belli bir süre ile sınırlanmıştı. Şayet taş bulunmazsa oyun yeniden başlatılırdı. Oyuncular yoruluncaya kadar böyle devam ederdi. Çekiş, dil kavgası anlamına gelir. Yenişar’da eskiden beri var olan bu adet, içinde bulunduğumuz yıllarda ortadan kalkmış bulunmaktadır. Çekiş, irticalen şiir şeklinde olduğu gibi, deyimler ve ata sözleri şeklinde dile getirilmekte idi. Örnek: Benim ağam devre çalar kavalı Yalladığımı köpekten buldum zavallı
Çanağın sırsız Çocuğun hırsız
Babası ayan olmuş Oğlu neye hırsız
Oşt, tok evin aç köpeği
Süpürüntü ile kül atmadım Kocam ile ayrı yatmadım.
Aşağıda un, yukarıda elek olmadım
Şu dere de çalı çirpi Toplayalım bir iki Şu herifin uyuz tilki Birin bilir birin bilmez
Uzun sokma yağlığı Sende sürmen beyliği.
Harılda şalvarım harılda Gurulda kursağım gurulda
Evinde yoktur un ile bulgur Kırata binmiş te aman ne galgır
Öküzü boynuzu Tavuğu dideği Balığı kılçığı ile yiyen karı
Yedi denizin beğenmeyip Dışarı attığı adam
Kazılmış mezarım bayat ölüsü Beddua, canı yanan ve haksızlığa uğrayan kişilerin bir nevi silah olarak kullandığı sözlerdir. Örnekler: 1- karını eller alsın Mezarını seller alsın 2- Göçün düzgün çıktı Bozgun insin 3- Sırtın teneşire gelsin Ellerin yanına yatsın 4- Çenene hırsız taşı dokunsun 5- Ocağın sönsün 6- Sesin soluğun kesilsin 7- Soyun kurusun 8- Zıkkım olsun 9- Boynun altında kalsın 10- Boyun devrilsin 11- Gözüne dizine dursun 12- Köküne kıran girsin 13- Yediğin içitiğin burnundan gelsin 14- Allah belanı versin 15- Allahtan bul 16- Ettiğini bulasın
Yöremiz ağıtları Şamân kökenli olup, sözlerle halâ geçerliliğini muhafaza etmektedir. Ölüm vukuunda acılar, Hüseynî makamı şiirlerle dile getirilirdi. Bu gün söylenen şiirlerin çoğu unutulmuş, yalnız makam kalmıştır. Örnek: Ölüm geldi bizim ilde kışladı Büyük kızdan genç oğlandan başladı Enişli çıkışlı şu zalim dağlar Dillerim dursa da gözlerim ağlar Yastık melul melul döşek kan ağlar Hepiniz de aynı koldan gelin turnalar Alığı alan alığını götürür Kimsesi olmayan bağrını geçirir Çok analar çok yavrular uçurur Uçuramadım yavrularım kaldı yuvada Havadasın deli gönül havada Ciğerciğim kavruluyor tavada Bizi bıraktılar garip yuvada Yuvalar bekçisi boz kuşa döndüm Kurbağalar ötüşür susuz göllerde Dumanlar tüter mi oğulsuz evlerde Çelgisiz damlar ile perdesiz evlerde Kimsesiz evlerde duman tüter mi? Çiğdem çıktı yaralarım sızılar Anasız olur mu körpe kuzular Anasız yavruyu uçuramadım Uçurup ta bir dala konduramadım Alçak eşeğe binmek, yünlü koyunu yolmak kolaydır. Gölden su gelinceye kadar, kurbağanın gözü belerir. El kadar eri olanın, dağ kadar yeri olur. Samanı bücük, ekmeği çocuk tüketir. Dul herif, dulkarı, oduncunun heybesinde, tuzcunun torbasındadır. Ana gezer, kızı gezer, alaköpek ev düzer. Et kesmez bıçak el keser, iş bilmez karı dile düşer. Çingenenin eline eşek geçerse, hükümet meydanında cirit oynar. Köpeğin pisliği lâzım olunca, çaltı dikeninin tepesine pisler. Akıllı saygı sayarken, deli oğlan everir. Kahirsız bir kaya varmış, onun dibine de karınca yuva yapmış. Yağ ile yavşan pişer. Çok tamah dağda domuz güttürür. Yük çeken deve bağırgan olur. Elin iyisi, itin dayısı olmaz. Malın iyisini pazar, insanın iyisini mezar ayırır. Söğüt ağacının közü, yalancının sözü olmaz. Sana taş ile gelen sen aş ile git. Uykusu gelen katığı, karnı acıkan yatağı neylesin. Yavrulu kazın boynu yoluk olur. Ağrımayan başa soğan sardık. Köpeğin kuyruğu kalıba sığmaz. Köpek işgenbeye bağlanmaz. Yol bükü çamura çöker. Anas ı ölen gelin, babası ölen bey oldum sanırmış.Suratı ekşi olanın balı acı olurmuş. Bir kere tökezleyen atın, başına vurulmaz. Evvelden idi o tımar; öldü eşek, kaldı semer. Başındaki kışı düşünmez, başkasının işini düşünür. Köpekle dalaşmaktansa, çalı dibini dolaşmak daha hayırlıdır. Küçükbaş mal, düğünde oynatamaz, ölümde ağlatmaz. Başa gelmez iş olmaz, ayağı almaz taş olmaz. Yazın eli oynayanın, kışın tenceresi kaynar. Keçi sürüsü geriye dönünce, uyuzu öne düşer. Elin yağlı ise, başına çal, kimseden fayda yok. Kancık kuş yapar yuvayı, içini sıvayı sıvayı. Çağrılmayan yere gidilmez, çağrılan yerden kalınmaz. Aklı eksik köpek, baklavadan pay umar. Odunun iyisi et pişirir, erkeğin iyisi kadın şişirir. Karı tava geldi ömür tükendi, saç tava geldi hamur tükendi. Erkek eşeğinden, karı döşeğinden belli olur. El eli azdırır, harmanı yel azdırır. Ekmeğin kuru olacağına, ayranın duru olsun. Alma garibin ahını, ya gazelde ya ezelde çıkar. Göçün bir gidişi vardır, bir de dönüşü. Görgülü kuş, gördüğünü işler. Lâfını bilmez kişiler, gözü tepesinden ışılar. Evinden çıkan el olur, kavak başında yel olur. Ulu sözüne bakmayan ulur. K ırk yılda bir fenerci olduk, ay akşamdan doğdu.Deve sekiz, yük dokuz. Eri yan ında, yavrusu koynunda.İt olsunlar inlerinde ürsünler. Ötmez davulla arkasına düştük. Kendi küllüğünde öten horozun sabahı tez olur. Yürüğün kütüğe selam verdiği zaman (Göç zamanı). El işini laf eder, bu düşünü laf eder. Kadın otuzunda, deve dokuzunda yüke oturur. Erim er olsun da, evim çalı dibi olsun. Beş keçili bir oğlaklıyı, bir oğlaklı da beş keçiliyi beğenmez. Para şıkırtısı, gelin kıkırtısı, zini takırtısı, menfaattır menfaat. Kocakarı zıkırtısı, damla tıpırtısı, borçlu lakırtısı mazarrattır mazarrat. At içinde öğrek gibi yağ içinde böbrek gibi Sap kabarı, sahibi kubarır, ölçek getirir habarı Gurgurum oğlumsun (Bonkörlük ifade eder) Erken oğul veren arıdan, kocasından sonra kalkan karıdan hayır gelmez. Yayan yürümemiş, yavan yememiş Oruç tutan öz için, sürme çeken göz için Kap ının ağzına koydu kızı, isteyene verdik sözüBulan dört bağlar, bulmayan dert bağlar. Kazandığı darı, koyduğu sepet Taş yerinde ağır. Ne umuyorsun bacından, bacında ölüyor acından. Türk dil kurumunca tespit edilen kelimelerden başka yöremizde kullanılan kelimeler: 1- Hattu Baş örtüsü 2- Gazba Çocuk önlüğü 3- Dıkıcık Azıcık 4- Siğmecik Saklambaç 5- Götleme Zıplama 6- Gongalak Kelebek 7- Emen Çukur 8- Lök Tavan aras ı9- Öngül Hedefe ateş etme 10- Ebiş Sırtlama 11- Dıkı Az 12- Gastana Şaka 13- Tengerek Kirmen 14- Gıynaşık Aralık 15- Ellem Her halde 16- Döllenmek Sallanmak 17- Dayfalmak Bayılmak 18- Garıncamak Kıskanmak 19- Yüğürmek Döllemek 20- Meh Al 21- Çılgısız Geveze 22- Yalacan Derin olmayan kap 23- Bayın Bakayım 24- Zilcan Siyah 25- Çamal Toplan 26- Afacan Zehir 27- Manam Bana ne 28- İncen Ne edeceksin 29- Pösgüle Yanan çapıt 30- Gonursu Yanan kıl kokusu 31- Oyu Ya- Düştüm oyu 32- Meçikli Öfke 33- Terkenli Öfkeli kız 34- Boduç El testisi 35- Kösülmek Uzanmak 36- Meste Kapı ağzı 37- Diynem Demek istiyorum 38- Fıldırtmak Ani atmak 39- Çırlavık Ağustos böceği 40- Dibile Ekmek yapmakta kullanılan toprak kap. 41- Hulübe Haşlanmış taze fasulye 42- Çarpana Renkli desenli kolon 43- Peselek Az üyünen buğday 44-Sinne Çarık ipi
|
Bu Web Sitesi En İyi 1024x768 Ekran Çözünürlüğü ve Gerçek Renkte
Görüntülenebilir. |