DÖRT GARDAŞLAR EFSANESİ

( Derleyen : N.Yaşar AKGÜL )

 

Günümüzden 25-30 yıl öncesine kadar Teke yöresinde kışlayan Yörükler, ilkbahar aylarında Dedegül Tepesi ve eteklerinde bulunan yaylalara çıkarlardı. İlkbahar ve yaz başlarında yüksek yaylaları mesken tutan Yörükler, temmuz ve ağustos aylarından itibaren yükseklerde otların azalmasıyla birlikte daha aşağılara inerler ve buralarda güzlerlerdi. İşte hikayemizin kahramanları da böyle bir Yörük  ailesinin fertleri.

 

Zengin, sözü geçen bir Yörük ağası sürüleri ile birlikte Malanda yaylasında güzlemektedir. Yörük ağasının dört oğlu, güzeller güzeli Güllü adında bir kızı, sürüsü çok olduğu için bir de çobanı vardır.  Çoban, uzun boylu, yakışıklı mı yakışıklıdır. Mesleğinin gereği öyle bir kaval çalar ki çaldığı kavalla İnad eden keçi ve koyunları sıraya dizer, sürünün belli bir nizam içinde hareket etmesini sağlarmış. Çoban kısa zamanda Obadaki kızların gönlünde taht kurmuştur. Ama O’nun gönlü ağanın kızı Güllü’den başkasında değildir. Genç ve güzel kız her gün öğleden sonraları Çoban Kayası’nın altında koyunları sağarken çoban da yanık yanık kaval çalarmış. Zaman içinde Güllü de Çoban’a aşık olmuş. İki genç birbirlerini öyle bir severler ki artık hiç bir şeyi göremez olmuşlar. Fırsat buldukça yörük ağası ve dört oğlundan gizli buluşur hasret giderirlermiş. Çok sık bulaşamadıkları için Çoban hislerini kavalı ile anlatır Güllü de bu hisleri kavalın sesinden anlar hale gelmiş.

 Bir gün çoban, çaldığı ıslıkla sürüyü kaldırır ve koyunları otlatmak için yaylanın yolunu tutması ile kızın içine bir karamsarlık çöker. O gün diğer günlerden sanki farklıdır. Bu durumu fark eden babası, kızına "kızım ne oluyor sana, bir derdin mi var diye sorar kız yok baba der. Fakat kulağı kavalın sesindedir. Bu sırada Onbeş kadar eşkıya sürüyü basıp koyunları otlatan çobanı esir almışlar elini-kolunu kıldan yapılmış iple bağlamışlar,  eşkıyalara saldıran Çobanın köpeği “kara köpeği” öldürmüşler, sürüyü Yenişarbademli-Isparta yolu üzerindeki Kestel Boğazına doğru sürmüşlerdir. Çobanı da öldürüp sürüyle birlikte gideceklerdir. Bu sırada  Çoban yalvararak ne olur beni öldürmeden önce bir kaval çalayım der. Eşkiyalar buna izin verirler.  Çoban bir kaya üzerine çıkıp başlamış kavalına üflemeye. Kavalı, öyle bir üfler ki kavalın sesi her tarafa duyulur. Fakat bu kaval her zamankinden farklıdır. Çoban kavalıyla,

Eşkiyalar sürüyü bastı

Kıl bağacık kolumu kesti

Kara köpek kan kustu.

Yetişin ağalar

Koyun Kestel’i aştı." demektedir.

 

 Ancak bunu sadece Güllü kız anlamaktadır.

 Kavalı dinleyip mesajı alan Güllü Kız yiğidinin başının dertte olduğunu anlar. Ağabeylerine durumu anlatır. Onlar önce inanmazlar. Ağalarım:

 

"Aşk söyletir,

Dert inletir.

Kavalın sesini

Dedegül dinletir." diyerek Onlara yalvarır.

 

Kavalın sesi yanık yanık devam etmesi ve bacılarının da ısrarıyla dört kardeş hemen yola koyulurlar.  Kavalın sesinin geldiği yere vardıklarında görürler ki kız kardeşlerinin dediği doğrudur, gözlerine inanamazlar. Eşkiyalarla çatışmaya girerler. Ne yazık ki bu zalim eşkiyalar bu dört kardeşi Senit Beli yakınlarında bir çam ağacının altında öldürürler. Ağa ve adamları da Dedegül ve Anamas dağlarının birleştiği yer olan Belbaşı’nda eşkiyaları öldürüp sürüyü kurtarırlar. Ama civan gibi dört oğlu için vakit çok geçtir. Bu dört kardeş vuruldukları yerde defnedilirler. Burada hepsi aynı boyda ( 40 metre) ve aynı kalınlıkta dört çam ağacı yetişmiş ve  bu mevkiye “Dört Gardaşlar” adı verilmiştir.

 

 

Not : Dört Gardaşlar’dan günümüze maalesef sadece bir fotoğraf kalmıştır. Çünkü çam ağaçları Yenişarbademli-Isparta yolu yapımı sırasında 1990’lı yıllarda birer birer kesilmiştir.

 

Bu Web Sitesi En İyi 1024x768 Ekran Çözünürlüğü ve Gerçek Renkte Görüntülenebilir.
Webmaster: N.Yaşar Akgül

Web hosting by Somee.com